İçeriğe geç

Sartre hangi felsefi görüş ?

Sartre Hangi Felsefi Görüşe Sahipti? Edebiyat Perspektifinden Bir İnceleme

Edebiyat, kelimelerin gücüyle dünyaları kurar ve yıkarken, bir anlam haritası çizmenin ötesinde, insanın varoluşuna dair derin izler bırakır. Her anlatı, bir düşünceyi biçimlendirirken, her karakter birer felsefi soru işareti olabilir. Jean-Paul Sartre, bu anlamda sadece bir filozof değil, aynı zamanda bir edebiyatçıydı. Sartre’ın eserlerinde felsefi görüşlerinin izlerini görmek, onun edebi birikiminin bir parçası olarak, insanın özgürlüğü ve varoluşu üzerine derin bir sorgulama yapmak anlamına gelir. Sartre’ın felsefesi, onu yalnızca edebiyat dünyasında değil, tüm düşünsel alanlarda kalıcı bir figür haline getirmiştir.

Varoluşçuluk: Sartre’ın Felsefi Temeli

Sartre, felsefi görüşleriyle en çok varoluşçuluk akımının öncüsü olarak tanınır. Varoluşçuluk, insanın varlığını, özünden önce gelir ve her bireyin kendini yaratma sorumluluğuna sahip olduğunu savunur. Sartre’ın en ünlü eseri Bulantı, bu görüşü edebiyat yoluyla en açık şekilde ortaya koyar. Antoine Roquentin adlı karakterin içsel karmaşası, varoluşsal bir boşluk ve anlam arayışı içinde geçen yaşamını anlatırken, Sartre, insanların kendilerini yaratma, özgür iradeyle hareket etme ve varoluşsal bir sorumluluk taşıma zorunluluğuna dair düşüncelerini derinlemesine işler.

Sartre’a göre, insan doğuştan bir özle gelmez; insan özünü varlıkla birlikte inşa eder. Bu görüş, “varlık özden önce gelir” ilkesinde en net biçimde görülebilir. İnsan, özgür iradesiyle kendi seçimlerini yapar ve bu seçimlerin sorumluluğu da ona aittir. Sartre’ın felsefesinde, bireyin varoluşu kendisinin bir projesidir, yani insan özünü kendi seçimleriyle belirler.

Sartre’ın Edebiyat Üzerindeki Etkisi

Sartre’ın felsefesi, edebiyatı da derinden etkilemiştir. Onun yazdığı karakterler genellikle bireysel özgürlük, sorumluluk ve insanın çaresizliği gibi temalar etrafında şekillenir. Bu temalar, Sartre’ın düşünce dünyasında bireyin içsel özgürlüğü ile toplumsal bağlam arasında sıkışmış bir varlık olarak tasvir edilen insan figürünü oluşturur.

Özellikle Sartre’ın Bulantı adlı eserinde, varoluşsal bir boşluk ve yabancılaşma duygusu, insanın kendini tanıma yolundaki en büyük engel olarak öne çıkar. Bu kitapta karakterin içsel çatışmalarını ve varoluşsal yalnızlığını hissetmek mümkündür. Sartre’ın karakterleri, kendi varlıklarını sorgularken, bir anlam arayışı içinde kaybolurlar. Bu kayboluş, yalnızca edebi bir temadan ibaret değildir; aynı zamanda bir felsefi meseleye dönüşür: “Kimim ben?” ve “Neden varım?” soruları, Sartre’ın metinlerinde sadece kurgusal karakterler için değil, tüm insanlık için bir anlam taşır.

Özgürlük, Sorumluluk ve İyi Yaşam

Sartre’ın varoluşçuluğunda önemli bir diğer tema da özgürlüktür. Ancak bu özgürlük, çoğu zaman yalnızlık ve sorumluluk ile iç içedir. Sartre’a göre, özgürlük, insanın kendi seçimlerini yapabilme gücüdür; fakat bu özgürlük, bir yükümlülük ve sorumluluk getirmektedir. Çünkü insan, neyi seçerse seçsin, seçimlerinin sonuçlarına katlanmak zorundadır. Sartre’ın felsefesinde “kötü niyet” (mauvaise foi) kavramı, insanların özgürlüklerini reddedip, toplumun dayattığı rolleri kabullenmeleriyle ilgilidir.

Bunun bir edebi karşılığı, Sartre’ın oyunlarında ve romanlarında, karakterlerin toplumsal baskılarla şekillenen kimlikleri üzerinden karşımıza çıkar. Mesela, Kirli Eller adlı eserinde, Hugo, bir devrimci olarak toplumun değişmesini sağlamak için her türlü eyleme başvuran biridir, ancak kişisel hesaplaşmaları ve duygusal durumları, onu zor bir seçimle karşı karşıya bırakır: bireysel çıkarlar ve toplumsal değerler arasında bir seçim yapmalıdır.

Sartre ve Edebiyat: İnsan, Toplum ve Özgürlük

Edebiyat açısından Sartre’ın felsefesi, özellikle toplumsal yapıları sorgulayan bir perspektife sahiptir. İnsan, toplumdan bağımsız olarak var olamayacağı gibi, aynı şekilde özgürlüğü de sadece toplumsal yapıların içinde bulabilir. Sartre’ın metinleri, genellikle bireysel özgürlüğün ve toplumsal normların çatıştığı alanlarda şekillenir. Bu çatışma, edebiyatın temel yapı taşıdır.

Sartre, bireyin özgürlüğünü ve kimliğini, toplumsal baskılarla yüzleşerek bulduğunu savunur. Bu görüş, onun hem felsefi hem de edebi dünyasında insanın toplumsal sorumluluklarıyla yüzleştiği bir çıkmaza dönüşür. Sartre’ın yazdığı karakterler, genellikle içsel özgürlükleri ile toplumsal bağlamları arasında sıkışıp kalmış, hem kendilerine hem de topluma karşı sorumlu olduklarını hissederler. Sartre’ın özgürlük ve sorumluluk anlayışı, edebiyatın gücünü kullanarak, insanı derinlemesine bir çözümleme yapma fırsatı verir.

Sonuç: Sartre’ın Felsefesi ve Edebiyatın Dönüştürücü Etkisi

Jean-Paul Sartre’ın felsefi görüşleri ve edebi yazıları, özgürlük, sorumluluk ve insanın varoluşsal mücadelesine dair derin sorular sormaktadır. Edebiyat, Sartre’ın düşüncelerinin somut bir alan bulduğu bir alan olur. Onun yazdığı metinler, yalnızca felsefi bir görüşün edebi yansıması olmakla kalmaz; aynı zamanda insanın içsel yolculuğunu, toplumsal normlarla olan mücadelesini de ortaya koyar. Sartre’ın eserlerini okurken, kelimelerin gücünü ve anlatıların dönüştürücü etkisini hissederiz; çünkü her karakter, özgürlüğünü ve sorumluluğunu kavramaya çalışan bir düşünsel figürdür.

Siz de Sartre’ın felsefesi ve eserleriyle ilgili edebi çağrışımlarınızı bizimle paylaşın. Bu yazıyı okuduktan sonra Sartre’ın karakterleri ve felsefesiyle ilgili düşünceleriniz neler? Yorumlarda görüşlerinizi bekliyoruz!

7 Yorum

  1. Tuğçe Tuğçe

    Sartre adı bize, ister istemez varoluşçuluk akımını hatırlatır. Ancak, 20. yüzyılda, özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da çok yaygın olan bu felsefe akımının köklerine, felsefede, İlkçağdan itibaren rastlamak mümkündür. VAROLUŞÇULUĞUN TARİHÇESİ J.-P. Sartre adı bize, ister istemez varoluşçuluk akımını hatırlatır. Ancak, 20. yüzyılda, özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da çok yaygın olan bu felsefe akımının köklerine, felsefede, İlkçağdan itibaren rastlamak mümkündür.

  2. Zeliha Zeliha

    Varoluşçuluğun ateist kanadından olan Sartre, varoluşçuluğun önemli filozoflarından biri- dir. Sartre’a göre insan kendi kararlarıyla ve tercihleriyle özgürlüğünü gerçekleştirmek zorundadır . Öte yandan varoluşçuluk belirtildiği gibi iyimser bir felsefedir ve özünde hümanisttir. Hümanizm Sartre’ın felsefesinde önemli bir yöndür.

    • admin admin

      Zeliha!

      Fikirleriniz farklı bir bakış açısı kattı, her şeye katılmasam da teşekkür ederim.

  3. Nazlıcan Nazlıcan

    Varoluşçuluk, insan varlığının varoluş hâllerini, tarzlarını ve süreçlerini anlamaya çalışan felsefi düşüncelerdir . 20. yüzyılın ilk üççeyreğini saran ve henüz tam anlamıyla popülerliğini yitirmemiş olan varoluşçuluk kendine temel konu olarak insan varlığını seçer. Varoluşçuluğun bir akım hâline gelmesinde edebiyat önemli bir konuma sahiptir. Nitekim Albert Camus ve Jean Paul Sartre gibi varoluşçu düşünürler fikirlerini edebi eserler üzerinden açıklama gereği duymuşlardır.

    • admin admin

      Nazlıcan!

      Kıymetli katkınız, yazıya özgünlük kattı ve onu farklı bir bakış açısıyla zenginleştirdi.

  4. Yalaz Yalaz

    Hiçlik, Samuel Beckett’in eserlerindeki birçok karakter için, ya arzu ya da korku nesnesi olarak, merkezi bir kaygıdır. Nihilist temalar ayrıca Franz Kafka , Jean-Paul Sartre ve Albert Camus’nün edebi eserlerinde de mevcuttur . Hiçlik, Samuel Beckett’in eserlerindeki birçok karakter için, ya arzu ya da korku nesnesi olarak, merkezi bir kaygıdır. Nihilist temalar ayrıca Franz Kafka , Jean-Paul Sartre ve Albert Camus’nün edebi eserlerinde de mevcuttur .

    • admin admin

      Yalaz! Fikirlerinizin tamamına katılmasam da minnettarım.

Zeliha için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort bonus veren siteler
Sitemap
betcisplash