Sanatta Öykünme Nedir?
Sanat denilince, aklımıza genellikle çok ciddi işler gelir, değil mi? Ama bir dakika, sanatta öykünme dediğimiz şey tam olarak ne demek? Hani bazen arkadaş ortamında birisini taklit ederken gülüp geçeriz ya, işte tam olarak bunun sanattaki versiyonu. Ama tabii ki, çok daha derin ve bazen de çok daha ilginç.
Sanatta öykünme, aslında bir tür “taklit”tir, ama öyle basit bir taklit değil. Sanatçı, bir başkasının tarzını ya da eserini “öykünerek” kendine özgü bir şey yaratmaya çalışır. Yani, bir sanatçının başka birinin işini, tekniklerini veya konularını benimsemesi, onlardan ilham alarak yeni bir şey üretmesi, sanatta öykünme olarak tanımlanabilir.
Peki, bunu bir örnekle açıklayayım… Diyelim ki, en yakın arkadaşım Ahmet’in mimiklerini o kadar iyi taklit ediyorum ki, bazen sanki onun gibiyim. Ama bir gün fark ediyorum ki, Ahmet’i taklit etmek yerine, taklit ettiğim şey aslında kendi “Ahmet versiyonum.” Yani, o kadar çok öykündüm ki, sonunda biraz da kendimi buldum! İşte sanatta öykünme de böyle bir şey.
Sanatta Öykünme ve “Ahmet Efendilik”
Bunu biraz daha açalım. Geçen hafta Ahmet’le kafede otururken birden bana “Ya, Ömer, sen de Picasso’nun eserlerini biraz fazla inceliyorsun sanki” dedi. Tabii ben de dedim ki: “Oğlum, ben sadece iki fincan kahve içip, üç saatlik sohbeti sanatsal olarak yorumlayarak, bir tür modern sanat galerisi açtım burada.” Ahmet şaşkın bir şekilde bakarak “Sen de tam Picasso’sun” dedi. Durum o kadar ciddi değil tabii, ama işte bu, sanatta öykünme nedir? sorusunun cevabını veriyor: Biraz taklit, biraz da kendi yaratıcılığını eklemek.
Yani Picasso, kendi dönemin ve diğer sanatçılarından ilham alarak eserler üretmişti. Ama “taklit” sadece bir başlangıçtır. Sanatçı, o öykündüğü tarzı alır, kendi yorumunu katıp başka bir boyuta taşır. Mesela ben de Ahmet’i taklit ettiğimde, ben bir tür “Ahmet’in Picasso’su” oldum, ama işin komik tarafı şu: O kadar benimsedim ki, sonunda sadece Ahmet’i değil, kendimi de taklit etmeye başladım!
Öykünmenin Yaratıcılıkla Dansı
Evet, başta bahsettiğimiz gibi, sanatta öykünme bir tür taklit olabilir, ama bu taklit sadece aynen kopyalama anlamına gelmez. Bir sanatçı, öykündüğü şeye kendi dokunuşunu katmadan, sadece “ben bunu aynen yaparım” yaklaşımını benimserse, o zaman gerçek anlamda sanat üretmiş sayılmaz. Yani, sanatta öykünme sürecinde, taklit edilen şey bir ilham kaynağı olarak kalmalı, sonrasında kişisel bir dokunuş eklenmeli.
Bunu, akşamları arkadaşlar arasında oynadığımız “improvizasyonda taklit” oyununa benzetebilirsiniz. Düşünsenize, bir gün siz de “Ya, ben tam bir Shakespeare gibi takılacağım” diyorsunuz ve ardından bu oyun başladı. Tabii herkes “Oh, artık olay bambaşka bir yere gitti” dedi ama siz kendinizi kaybetmeden birkaç cümleyle bir drama yaratıyorsunuz. “Shakespeare” olmadınız ama, “Shakespeare’in daha hızlı ve pratik versiyonu” oldunuz.
Hah, işte buradaki yaratıcı dokunuş, “öykünme”nin sanatla buluştuğu yer.
Sanatta Öykünme: Popüler Kültürden Alıntılar
Bir sanatçının öykünerek oluşturduğu işlerin, popüler kültürle buluştuğunu da görebiliyoruz. 80’ler, 90’lar popüler kültürünün izleri, günümüz sanatçılarının işlerinde sıkça karşımıza çıkar. Mesela, bir fotoğrafçı eski fotoğrafları modern zamanın estetiğiyle harmanlayarak yeni bir şey ortaya çıkarabiliyor. Bu aslında sanatta öykünme yapmanın en basit örneklerinden birisi. Düşünsenize, bir 90’lar dizisinin sahnelerini modern teknolojilerle yeniden çekiyorsunuz. Sonuçta, orada hem nostalji var hem de yeni bir dokunuş.
Bir de bu tarz popüler kültürden alınan öykünmelerin, bazen ne kadar komik ve ironik olabileceğini görmek mümkün. Hani bazen eski bir reklamı yeniden çekiyorsunuz ama karakterler bir şekilde kendi zamanının dışında, çok daha modern bir versiyonuna dönüşüyor. Ve böylece, bir şeyin öykünmesi, hem eğlenceli hem de düşündürücü bir hâle gelebiliyor.
Sonuç: Öykünmeden Kendine Yol Aç
Sanatta öykünme, öyle derin bir kavram ki, aslında hayatımıza her an yansıyabilir. Kendinizi bir sanatçı gibi görmek zorunda değilsiniz, ama elinizdeki malzeme, günlük hayatınız ve etrafınızdaki insanlar bazen size tam anlamıyla bir ilham kaynağı olabilir. Ve evet, işin içinde biraz taklit de olabilir, ama bu taklit, kendi özgünlüğünüzü bulmanıza giden bir yol olabilir.
Tabii, her şeyin bir ölçüsü var. Yani, Ahmet’in taklidini yaparken kendimi kaybetmemek lazım. Sanatta öykünme, ilham almak ve sonra bu ilhamı kişisel bir boyuta taşımakla ilgilidir. Yoksa Ahmet’in şaka gibi taklidini yapıp, sonunda Ahmet olmak da var, Picasso olmak da var.
Bir şeyin taklidini yaparak ne kadar farklı olabilirim? İşte sorulması gereken asıl soru bu!